11 Temmuz 2010 Pazar

Bir bilim Adamının Romanı

Bu sene türkçe hocamız bize okumamız ve onu özet çıkarmamız için bize 4 tane kitap verdi. Bunlardan biriside Oğuz Atay'ın "Bir bilim Adamının Romanı" adlı kitaptı.

Yazar, bu romanda hocası Mustafa İnan’ın hayatını kaleme almıştır. Bu yüzden biyografik bir eserdir. Romanda fakir bir halk insanı olan Mustafa İnan’ın dünyaca tanınan bir (araştırmacı) bilim adamı olma sürecinde yaşadığı güçlükler ve bu güçlüklere rağmen ahlak ve kişiliğinden hiçbir şey kaybet memiş olması ele alınmaktadır. Oğuz Atay, eser, hocasının fotoğraflarını ekleyerek daha renkli bir eser ortaya koymuştur.

Bir Bilim Adamının Romanı Özeti:

Roman iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Mustafa İnan’ın doğumundan eğitim hayatı bitene kadarki dö nem; İkinci bölümde ise hocalığından ölümüne kadarki süreç anlatılmaktadır.
Eser, Mustafa İnan’a şivesi ve görüntüsüyle çok benze yen bir çocuğun Fen Fakültesi’ne giriş sınavının sonuçlarını öğrenmek için beklediği bir kuyrukta başlar. Kuyruktaki diğer öğrenciler, çocuğa taşralı olarak bakmakta; onun sınavı kaza namayacağını düşünmektedir. Yan blokta ise Türkiye Bilim sel ve Teknik Araştırma Kurumu’ ödülleri dağıtılmaktadır. Or ta yaşlı bir adam çocuğun yanına gelir. Bilimle uğraştığı belli olan bu orta yaşlı adam, Mustafa İnan’dan bahseder çocuğa. Törende ‘Bilim Hizmet Ödülü’ ölümünden dört yıl sonra Mus tafa İnan’a verilecektir. Törende çocuk, Mustafa İnan hakkın da pek çok şey öğrenir. Oğuz Atay, bu orta yaşlı adam vası tasıyla Mustafa İnan’in hayatını anlatmaya başlar.
1971′de bilime verdiği hizmet dolayısıyla ödül alan Mus tafa İnan, 24 Ağustos 1911′de Adana’da seyyar posta me muru Hüseyin Avni Bey’in oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Ekonomik durumları pek parlak değildir. Mustafa’dan önce altı çocukları ölmüştür. Mustafa’nın yaşaması da bir mucize dir. Çünkü Anadolu’da o dönemde fakirlikten salgın has talıklar, kazalar, tıbbi imkânsızlıklar kol gezmektedir. Küçük yaşta damdan düşen Mustafa, ölümden zor kurtulmuştur. Ya zar, “Mustafa İnan ölseydi bilim hayatımızda çok büyük bir boşluk olacaktı.” der. Mustafa’nın çocukluk yılları 1. Dünya Savaşına denk gelir ve Adana Fransızlar tarafından işgal edi lir. Aile, bundan sonra Anadolu’daki tüm halk gibi maddi sıkıntılar içinde bocalar. Mustafa zayıf bünyeli olduğu için ona özen göstermeye çalışırlar. Mustafa bu sıkıntıları erken yaşta tanıdığı için ağırbaşlı ve durgun bir kişiliğe sahip olmuş tur. Kısa bir süre sonra, Mustafa’nın babası işi nedeniyle di ğer şehirleri de gezmek zorunda kalır. Bu yüzden annesi, yok luk içinde, düşmanların işgal ettiği bir şehirde yapayalnız ka lakalır. Bu yüzden yollardaki eşkıyalara rağmen Mustafa, kar deşleri ve annesi Adana’dan kaçmak zorunda kalırlar. Kon ya’ya yerleşirler. Mustafa İnan burada Mevlânâ’nın şehre ver diği manevi havanın da etkisiyle Divan Edebiyatına ilgi du yar. Bu arada maddi sıkıntıları gittikçe artan ailesi, tatillerde Mustafa İnan’ı bir kuyumcunun yanına çırak olarak verir.
Mustafa İnan, eğitim hayatı boyunca hiç defter kullan maz. Çok zeki olduğu için buna gerek duymaz. Fakat babası kitapla, defterle uğraşmayan bu çocuğun okumayacağını dü şünür. Mustafa, ailesine yük olmamak için kitap da almaz. Bu yüzden, sabahları erkenden kalkar; mektepteki yatılı okuyan çocukların kitaplarından çalışır. Savaş yıllan, ekonomik sıkın tılar Mustafa’yı erken olgunlaşürmıştır. Mustâfa İnan, öğrenci lik yıllarında öğretmenlik de yapar. Arkadaşları konuyu anla madıkları zaman Mustafa İnan’a gelirler; Mustafa onlara kısa sürede konuyu mükemmel şekilde anlatır. Öğretmek onun için vazgeçilmez bir tutkudur. Adana Lisesi’nde öğrenim gö ren İnan, arkadaşlarına hep yol gösterir, onlara okumalarını söyler ve ufuk kazandırmaya çalışır. Bu yüzden okuldaki her kesin dostudur.
Mustafa, 19 yaşında İken babasını kaybeder. Bütün aile nin geçimi Mustafa’nın sırtına yüklenmiştir. Bilim adamı ve öğretmen olmak istemektedir. Fakat bilgi ve zekâsına rağmen ailesi için en kolay yoldan para kazanabileceği okulu tercih etmelidir. Bu yüzden, liseyi birincilikle bitiren Mustafa, fen fakültesine kayıt yaptırır. Arkadaşlarının gönlü razı olmaz ve ondan habersiz kaydını mühendislik fakültesine alırlar. Ders­lerde üstün bir başarı gösterir. Hocaları ona ‘Doçent’ deme ye başlarlar. Mustafa İnan, bu yıllarda ülkesi için çalışmaya, öğretmenlik yapmaya kesin karar verir. Almanca kursuna gi der; her geçen gün kendini yetiştirmek için uğraşır. Mustafa İnan, üniversitede okuduğu yıllarda pozitif bilimler yeni yeni gelişmektedir. Bu yüzden aksayan pek çok şey vardır. İşini yapamayan, öğrenciye çok sert davranan hocalar, Mustafa’yı daha da İdealist yapar. Ailesinin geçimine katkıda bulunmak için bu yıllarda lise öğrencilerine ders vermeye başlar.
Romanın ikinci bölümünde, Mustafa İnan’in eşi Jale ile tanışma süreci anlatılır. Mustafa’nın ders yerdiği lise öğrenci lerinden birisi de Jale’dir. Jale, Mustafa İnan Hoca’sına çok saygı duyar ve samimi bir ilişkileri olur. Sonra Jale, bursu çı kınca Almanya’ya gider. Mustafa, Jale yokken de onun aile sini her hafta ziyaret eder, aile Mustafa’ya çok alışır. Hâlâ ho ca öğrenci ilişkileri olsa da Jale Hanım’la Mustafa mektup-laşır. Daha sonra Mustafa İnan, doktora yapmak için İsviç re’ye gider. Burada ara sıra Jale Hanım’ı da ziyaret etmeye başlar. Mustafa İnan, arkasından Jale Hanım, İstanbul’a dö ner. Bundan sonra evlilik kararı alırlar. Oldukça rahat bir ya şamı olan Jale Hanım, Mustafa’nın geçindirmek zorunda ol duğu bir ailesi olduğunu bilir. Evlilik teklifini yine de kabul e-der. Maddi imkânsızlıklar ve Mustafa’nın ailesi yüzünden düğünleri çok zor olur. Evlendikten sonra aynı sıkıntılar de vam eder. Mustafa İnan, önüne açılan bütün zengin olma yollarını reddeder. Üniversite hocalığı dışındaki tüm teklifleri devletine ihanet sayar. Bu yüzden, evine oldukça uzak olan üniversiteye çoğu zaman yürüyerek gitmek zorunda kalır. Bu nunla beraber, üniversitenin çok büyük gelişmeler katetmesi-ni sağlar. O, İsviçre’de çok lüks şartlar altında çalışmayı red detmiş, ülkesi için her zorluğa katlanacağına söz vermiştir. İlk doktorayı yaptırır, ilk kürsüyü kurar. Üniversitenin pek çok işi ni yüklenir. Evine çok yorgun dönmektedir. Hastalıktan çok korkan Mustafa İnan, dekan olduktan sonra iyice sağlığına dikkat edememeye başlar. Bu günlerde, Yahya Kemal’in soh betlerine büyük bir zevkle katılmaktadır. Bu arada, oğlu Hü seyin de büyümektedir. Mustafa İnan’in ilme karşı tüken meyen bir iştahı vardır. Dil, edebiyat, felsefe, tarih, matema tik, sanat gibi her dalla ilgilenir. Öğrencilerini de kendisi gibi çok yönlü yetiştirmeye çalışır. Bu arada, makaleler, deneme ler yayınlamaya başlar. Ülkesine, milletine çok bağlı olan Mustafa, beyin göçünden dolayı çok üzülmektedir o yıllarda.
Mustafa İnan’a milletvekilliği, bakanlık teklif edilir. Bu i-dealist adam bunları kabul etmez. Çünkü kendisinin en bü yük görevinin eğitim olduğunu düşünmektedir. Elinin tersiyle tüm maddi olanakları iten Mustafa İnan, ancak ömrünün son larına doğru bir daire sahibi olabilir. Bu daire yüzünden hiç sevmediği hâlde borçlanır ve son yıllarında parayla ilgilen mekten nefret ettiği için bu borçlar onu çok üzer. Karlı bir günde, derse giden Mustafa İnan, hastalanır. Doktorlar, yurt dışına gitmesi gerektiğini söylerler. Mustafa İnan, hiç isteme diği hâlde Almanya’ya gider. Kendisine konan ‘Lösemi’ teşİlişinden haberi yoktur, Mustafa İnan’in. İyileşip öğrencilerine kavuşacağını ümit etmektedir. Hastalığı gittikçe ilerler. Her gün sancılar çeken Mustafa, ancak morfinlerle sakinleşir. Hiç yemek yememeye başlar ve nihayet 5 Ağustos 1967 yılında Mustafa İnan, uykusundan bir daha uyanamaz. Hayatı bo yunca kendi ülkesinde yaşamak isteyen Mustafa İnan, Fren gistan dediği yabancı diyarlarda can verir. Türk bilim ha yatında bir dönüm noktası olan bu dehanın öldükten sonra dahi parasızlık peşini bırakmaz. Eşi Jale’nin kucağına fatura lar yağmaya başlar. Bir imam bulamadıkları için Mustafa İ-nan’a son görevini oğlu Hüseyin yapar ve babasının ölüsünü yıkar. Öldükten ancak üç gün sonra hastanenin parası ödenir ve Türkiye’ye dönerler. Mustafa İnan’ın ölümünü duyan her kes yasa bürünür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder